9 Ekim 2007 Salı
Hayko
Müziğe bulaştığın, ilk bulaştığın zamanlardan şu ana kadar ki hikayen nedir? Hikayem aslında tamamen babamın bana aldığı orgla başlıyor. Bir çocuk için güzeldi, büyük bir orgdu. Ama dedem evde akordeon çalardı., akordeonistti. Tuşlu çalgıya yakındın o yüzden. Dedemin o zamana kadar çaldığı her şeyi kulaktan dolma orga çalmaya başladım. Sonra aile bi şekilde bizi eğitimine yolladı. Sonra orta bir de okul korosu kuruldu ama o bildiğimiz saçma sapan kul korolarından değildi. Kiliseye dahil ettiler. O kilise korosu zamanla büyüdü bu bildiğimiz, dört sesli, batı müziği seslendiren bir koro haline geldi. Aynı zamanda AKM’de konserler vermeye başladık. Bu dokuz sene sürdü. Süreç içinde ben bu işin eğitimini alma arzusundaydım. Kilise korosunu çok seviyordum. Açıkcası ben şu duyguyla gittim; ben çocukken de kiliseyi sevmezdim, hoca ısrar etti, sonra beş dakika gideriz sonra ben ‘ ya kusura bakma hoca ya gelemeyeceğim’ falan deyip kaçacaktım. Ama müziği sevdim. Orayı bırakma sebepleri de bu çünkü ben inançsız olarak gidiyordum oraya. Sadece müziğe inanan biri olarak. Ve bu oradaki belli kültüre sahip insanlara yeterli gelmiyordu. Şeklimizde bozulmaya, kiliseye uygun olmamaya başlayınca ben de bıraktım. Daha gençtim, kaprislerim vardı, melankoliktim, egolarım vardı, Ekşi Sözlük yazarıydım(gülüşmeler) Ama eğitimini alayım dedim çünkü bir sürü insanın yan yana gelip dört sesi birleştirip şahane bir ses çıkartması kadar güzel bir şey yok gibi geliyordu. Mimar Sinan’a gittim, iki sene orada takıldım. Tabi orada da aynı hikayeler var. klişeleşmiş hocalar, kalıplar, şeklinin onlara çok uygun olmaması. Ama tabi yine de her zaman kumaş pantolon giyen, kösele ayakkabılı, gömlek giyen, saçlarını her zaman inek yalamış gibi geriye tarayan biriydim. Ama dövmelerim vardı onları ne yapayım, hamur yapıştıracak değildim üstüne. Sonra altı sene boyunca okuyup ne yapacağımı düşündüm ve bıraktım. Sonra Timur Selçuk’un öğrencisi oldum. Adamı hiç sevmezdim, ama tanışınca taptım. Mükemmel biriymiş. Tanıdığım en sağlam müzik bilgisine sahip adamlardan biri. Odan çok şey öğrendim. Armoni, solfej adına, şan adına. O da iki sene devam etti, korosuna dahildim, konserler verdik. Sonra bitti o , kendimi boşlukta hissettim. Elimde meslek yok. Yaptığım tek şey müzik. Ama eğitim yok. Eğitimi sevmiyorum bu arada ama müziğin eğitimini seviyorum. Yani bir şeyi seviyorsan onun disiplinini almak istersin. Akademi İstanbul’a gittim dedim ki okula girmek istiyorum. Bana dediler ki sınavlarımız bitti, bir aydır okul açık. Fark etmez dedim, sınavlara girmek istiyorum. Sonra müdüre çıkıp anlattım. Sonra bana açıktan sınav yaptılar bütün hocalar. Hepsinden geçtim sınavların. Sonraları ailemle tartışıp ayrı eve taşındım. Maddi sorunlar çıktı tabi. Moğollar ile turnelere gitmeye başladım teknisyenleri olarak. Çok şey öğrendim, açıkçası işin hamallığından geçiyor. Sonra bazı sebeplerden dolayı ailemin evine döndüm. Müziğe devam edip odama kapandım. Oda fonksiyonu da ondan sonra başlıyor zaten. Moğollar döneminde Öztürk ile tanıştım. İşte remiksler yapmaya başladım yavaş yavaş, Aylin Aslım’a remisk yaptım dört tane. Aylin tanışmak istedi sonra, tanıştık. Sonra sen sahnede çalabiliyo musun, dedi bana, hiç unutmam o lafı. Bilmem çalarım herhalde dedim. Öyle numaraları severim, provada sakin çaldım ama konserde koyarım ben bu alete, diye çalınca (gülüşmeler) sen hep çalsana durumu oldu. Tamam dedim ben de , çalabiliyor muşum. Sonra düzenlemeler yapmaya başladım. Alet edevat oldu, artık odam kayıt yapılabilir ve aynı zamanda yatılabilir(gülüşmeler) bir yer olmaya başladı. ve sonra albüm süreci oluştu. Yaptığım şarkılar dinlenilebilir bir hal aldı. Ve yaşımın da ilerlediğini fark ettim ve o ana kadar ben yol almadım insanların yol almasına yardımcı oldum. Albümde Türk yerel ezgilerine rastlıyoruz. Bu kendiliğinden mi gelişti yoksa kafanda böyle bir konsept mi vardı? Hayır, yoktu! Ben ağıt kültürünü seviyorum. Çocukluğum hep öyle geçti, rock müzikle bile sonra tanıştım. Metallica’nın Nothing Else Matters’ını dahi bilmeyen biriydim. Benim eniştelerim vardı. Aile toplantılarında gazel omurlardı. Büyük masada kimse konuşmazdı. Çaldığım ensturmanla da ilgili. Mesela gitarı çok seviyorum, gitarist olsaydım çok daha başka bi müziğim olurdu. Daha sert olabilirdi. Ama klavye çalıyorum. Daha elektronikti. Rock topluluklarında çalınca, gitaristin yaptıklarını ben klavyede yapmayı öğrendim. Aslında ben vokal yapmayı hiç düşünmedim şarkılarıma. Zamanla şarkılarıma konuşmaya başladım. Ve baktım şarkılar bir şeyler anlatmaya başladı. tabi önceden çok geri zekalı sözler yazıyordum. Klasik müzik eğitimin ve eğilimin var. rock müziğini de geç keşfetmişsin, yine de kendini sözlerle ifade etmeyi seçtin. Sözler kendiliğinden geldi. Bir anda oldu. Benim ilk yaptığım besteler ağıt kültürlü besteler oldu. Üstüne batı vokali bir şey yaptığımda, kendimi dinlerken beğenmiyordum. Benim müziğimi Norveç müziği olarak tanımlayanlar var mesela. Alt yapılara bakıldığında, bir müzisyen benim müziğimi çıkartmakta zorlanabilir. Garip akorlar var. Vokal için ‘Düşsel Vokal’ diyorlar … Yok öyle bir şey (gülüşmeler) .. biz çok güldük ona. Basın bültenleri komiktir. Şarkı sözlerinde Türk Halk Edebiyatı’ndan izler var sanki .. Hayır öyle bir şey yok. Benim kitap kültürüm sıfır zaten. Hayatın boyunca toplum denilen kurumla ilişkilerin nasıl oldu? Sanırım pek iyi olmadı. Benim etrafımda hep müzisyen çevresi oldu. Benim toplumum oydu. Arkadaş çevrem çok kalabalıktır. Bir sürü yerde bir sürü insan tanırım. Ama tanıdığım insanlar toplumdaki insanlar değil. Kendimize ait bir koloni etrafında dolaştığımız için aslında toplumda değiliz. Beyoğlu’na girdiğim zaman da mesela o topluma ait saymıyorum kendimi çünkü. Mesela ben kendime çok normalmişim gibi geliyor. Ama bana şey garip gelir mesela, hiç bu taraklarda bezi olmayan insanlarla göz göze geldiğinde, onlar her şeye eleştirel bakabiliyorlar. İşte aslında bahsettiğimiz toplum onlar. O zaman bir şaşkınlık oluyor, ya nasıl algılayamazsın durumu oluyor da sonradan diyorsun ki, ya adam o değil. Adam bizim çevremizden değil. O, standartları yaşayan bir herif. Bu yüzden çatışıyorsun onunla. Ama aram iyiymiş gibi geliyor. Ben onları görmemeyi öğrendim. Yoklarmış gibi bakıyorum. Ütopyaların var mıydı? Sanatın dünyayı değiştirebileceğine inanıyor musun? İnanıyordum. Ama şu an inanmıyorum. Çünkü bence televizyon devresi o duyguyu bitirdi. Hani bu Live 8 falan hepsi yalan. Yapılan hiçbir şeyin doğruluğuna inanmıyorum. Neden inanmıyorum, mesela, deprem sonrası sırf haber olsun diye, sokakta insanlar kaldı. İnsanlar evsiz diyip onlarla röportaj yapma kültürü sanırım onları bizim kafamızda; orada ‘öyle’ insanlar ‘öyle’ yaşıyorlar durumuna soktu. Artık o duygu ne zaman açığa çıkıyor, bizim başımıza geldiği zaman. Mesela Live 8’de o açıdan baktığın zaman o milyonların buluşması sadece müzikal bir buluşma. Belki konser verenler o duyguyu vermek için oradaydılar ama seyircinin o ruhu aldığına inanmıyorum. Bir şeyleri yaparken değiştirebileceğime inanarak yapıyorum ama değişeceğine inanmıyorum. Dünyanın müzikal tarihi içinde en çok hangi dönemde yaşamak isterdin? Glam zamanını yaşamak isterdim. Saçları kabartıp çıkıp şov yapmak isterdim. Sex, drugs & rock’N’roll … İşin seks kısmında olur muydum bilmiyorum. Ç ok ünlüsün alkol alıyorsun, otelin koridorunda sızıyor olmak koymayacak sana. Kimse de karışmayacak. Güzel olurdu. Hayatımın soundtrack’i dediğin bir albüm var mı? Massive Attack var. 100th Window. Bu albüm çok uzun zamandır hala sıkılmadan dinlediğim tek albüm. Lost Highway(kayıt otoban) soundtrack’i bir sürü şey yaşadığım bir albüm mesela. Peki Lost Highway hakkında ne düşünüyorsun? Bomba! Taptığım bir film. Bu arada çok enteresan bir şey öğrendim. Benim imaj olarak beğendiğim, seçtiğim bütün isimler tek bir adamın kontrolü altındaymış. Görsel olarak, imaj olarak kararı hep o adam veriyormuş. Meğer ben o adamı seviyormuşum. Ben de şimdi menagement olarak başka şeyler tasarlamaya çalışıyorum. Türkiye’de hiç satmayacağına garanti verilecek işler yapmak istiyorum. Yaptığım şeyi yaşamak istiyorum. Şu anda bile agresif bulunuyorum mesela. Albümüm çok yumuşak. Mesela o ‘yarası saklı’ konserde dehşet sert, böğürülen bir şarkı oluyor. Onlar daha sahne performansımı görmeden albümüme ve klibime sert diyorlar. Geçen hafta moralim çok bozuldu. Ben kendi yapmak istediklerimi yapmak istiyorum ama insanlar engel olmak istiyorlar. Yine kendilerinin istedikleri olsun.sonra eve gittim düşündüm. İkinci klip için toplantı vardı, konuştuk, dedim yapılması gerekenlerin hiçbirisini yapmayacağım, üzgünüm. Amaç doğur satmaksa, ben iyi çalışırsam, şirket doğru çalışırsa bu ürün satar. Biz onlara gitmeyeceğiz onlar bize gelecekler. Benim böyle hırslarım var. adamın götünü yalayacağıma o benimkini yalayacak. İnatçıyım, kindarım, pisim, Ekşi Sözlük yazarıyım (gülüşmeler) Sıkı bir Marilyn Manson fanı olduğunu biliyorum. Ne ifade ediyor Manson senin için? Rahatlığı ifade ediyor. Çok rahat biri. Zaten ürünün çıkış felsefesi , var olan her şeye karşıt. Sizin bu kadar boyalı adamınız varsa iste biz de boyarız bir adamı. Orada amaç satıp satmaması değildi. İşte benim istediğimde böyle bir şey.. türkiye’deki müzik dinleyicisinin artık her şeyden bıktığını düşünüyorum. Ben ilk albümle bu bıkkınlıkları gideremem belki ama canlı performans anlamında giderebilirim. Sonra bu genişleyebilir. Popüler müzik dinleyen insanları da çalabilirim. Ben koloni falan peşindeyim. Töresel bir durum var(Tam konuşmanın burasında Smashing Pumpkins’ten Bullet with Butterfly Wings çalmaya başlıyor oturduğumuz kafede . Hayko seviniyor). Müzikten başka bir şey benim hayalim. Zor olduğunu biliyorum. Aslında zor ama tadı da burada.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
geciktirici
geciktirici sprey
zayıflama
cialis ereksiyon hapı
bayan azdırıcı
Yorum Gönder